Nevşehir, 11 Ocak 2024
Sevgili Bizlere; Asım’ın Nesillerine,
Özlem, kelimelerin kifayetsiz kaldığı tek duygudur. Anlatabildiklerim kadar anlatamadıklarım da vardır. Sesim çıktığı kadar konuşurum ancak sonsuza kadar yazabilirim. Sesim çıkmasa da, beni duymasanız da olur. Okusanız yeter de artarım. Sizlere nesiller öncesinden, şimdiden ve sonradan sesleniyorum… Okuyabilirseniz ne hoş ki bana...
Güvercinler, Dünya üzerinde kuş türleri arasında yaşayan canlardır. Ancak nesiller öncesinde ise bacaklarında küçük hayalleri yaşatan canlardır. Üzerlerinde küçük mektuplar büyük umutlar taşırlar. Her mektup bir özlem satırıdır. Anarız, yaşarız, yaşatırız. Anmak istediğim bir özlem, konuşmak istediğim bir nesil, uğruna yazmak istediğim bir mektup var benim de. Belki uçarak uzak diyarlara mektuplar taşıyamam. Ancak taşıyabildiğim bir umut anlatmak istediğim bir özlem var.
Hatırlıyoruz değil mi? Bundan 103 yıl önce kabul edilmiş; bağımsızlığın rengini, Akif’in sözlerini, dökülen binlerce kanı, size kendini yazarak anlatan o marşı hatırlıyorsunuz öyle değil mi? Peki ya onu rafında yanan gaz lambasının cılız ışığı eşliğinde, bulamadığı bir kağıda değil de odasının bir duvarına kurşun kalemle Türk ordusunun sesini kazıyarak yazan, Mehmet Akif Ersoy’u…
Aslında unuttuğumuz kazanmamız gereken o kadar çok değer, o kadar çok kavram var ki. Biz Mehmet Akif Ersoy’un şiirinde “Asım’ın nesli” diye seslendiği o gençler değil miyiz? İstiklal Marşının “Korkma bu şafaklarda yüzen al sancak; sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.” diyen ilk satırlarına, Akif’in “O milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir ancak.” Dediği al rengi sancağa sahip çıkma zamanı!
On kıta kırk bir beyitlik bir destandan söz ediyorum size Asım’ın nesilleri! Okuyor musunuz beni? Akif’in istiklali yazarken dile getirdiği duvarlardan, kaleminin sesinden bahsediyorum size dinliyor musunuz beni? “Verme, dünyaları alsan da, bu cennet bu cennet vatanı.” diyen Akif’ ten bahsediyorum size anlıyor musunuz beni?
Hadi! Toplanın bir sancak altında. Şafak kan kırmızı, ancak ufukta doğmaya başlamış bir umut ışığı, göz kamaştıran bir güneş. Hafif bir esinti, semada berrak bir mai. Yukarı bakın daima. Baktığınız yerde dalgalansın şanlı hilal. Binlerce insan hep bir ağızdan aynı seslenişle kükresin adetâ.
“Korkma!” diye başlayın. Her bir mısrada göğüsler kabarsın. Gözler haklı bir gururla kapansın. Kulaklar uğuldasın, güneş biraz daha doğsun.
“Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl!” deyin ve gözler aralansın. Şimdi mai semada bir Akif gözleri ışıldamakta. Dudaklarında yerini almış gururlu bir tebessümle işte diyor, işte Asım’ın nesilleri…
SON
Ocak 2024