Sokak köpekleri her yerde problem. Hayvan severler bu konuda duyarlılar. Köpeklere ne suretle olursa olsun dokunulmasını istemiyorlar. Çocukluğumu hatırlarım, şehirleri bilmem ama, köylere resmi görevliler ellerinde zehirlerle gelir, köpeklere verirler, zavallı hayvanlar titreyi titreyi ölürdü. Biz çocukların içi giderdi ama elimizden de bir şey gelmezdi. Köpeği kıymetli olan saklamaya çalışsa da görevliler köşe bucak bulurlar onun da işini görürlerdi. Köpek zehirlemenin nedeni ne olabilir diye düşündüğümde kuduz aklıma geldi. O zamanlar sanıyorum kuduz aşısı pek yaygın değildi ve köpeklerin aşılanması da söz konusu olamazdı. Frederic Prokosch’ The Asiatics adlı seyahat konulu kitabında 1935’li yılların İstanbul’unu anlatırken sokak köpeklerinin çokluğunu yazar ve “bu insanlara hiç mi kuduz mikrobu bulaşmaz” diye kendi kendine sorar.
Günümüzde kuduz vakaları tek tük duyulmakta. Fakat köpeklerin çokluğu insanı ürkütüyor. Sabahları genellikle yürüyüşe çıkarım. Avanos’ta kadınların çoğunda ellerinde sopa görüyorum köpeklerden korunmak için.
Yürüyüşüm esnasında iki kez üç dört köpeğin saldırısına uğradım. Elimdeki uzunca sopa ile kendimi savunmaya çalıştım. Vaziyet korkutucu idi. Sopa olmasa ne olurdu bilmiyorum. Çavuşin bağlarına doğru her yürüyüşümde tedirginlik duyuyorum. Ha unutmadan, o güzergahlar at turizminin de yürüyüş yolu. Ayrıca tek başına yürüyen turistleri de görüyorum.Sadece o güzergah değil. Çoğu yerde aynı mesele.
Velhasılı buna bir çare…