Yıllar önce hayat belki bugünlerden de zordu. İmkanlarımız azdı. Fakir ve bilgisizdik ama henüz insanlığımızı kaybetmemiştik...!
Her zaman ve belki de çoğu zaman geçmişe takılı kalmak iyi değildir. Geçmişte, anılarda iyi ve güzel günler de vardır lakin hayat tek düze değildir. İnsan her durumu yaşayabilir. İnsanın başına gelmeyen kalmaz. Bu bakımdan birilerinin de söylediği gibi bu dünyada söylenmemiş, yaşanmamış bir şeyler yoktur. İnsan çocukluğundan erişkinliğine değin çok şeyler görür geçirir. İnsanlar hemen hemen her durumu görür ve yaşar. İnsandan insana değişik görünen ise bakış açıları ve yaklaşımlarıdır. Bir şeyi tarif etmek veya tanımlamak, tespitlerde bulunmak bizleri aynı sonuca götürse de anlatım ve bakış açıdır bize değişik gelen.
Her ne kadar geçmişe takılı kalmak iyi olmasa da her fert geçmişe özlem duyar. Geçmiş belki de bugünden iyi de değildir. Ancak gün günü artır misalince hayatımızda hep mutluluk arıyoruz. Mutluluğu da en güzel bir biçimde özlüyoruz. İnsanların her şeye hasret kalırları da bundandır. Duyguları ayyuka çıkmadan ve içindeki sevgileri yok etmeden ve vakit alacakaranlığa karışmadan bir şeyleri hatırlayabilmek kuşkusuz insanın yaşadığı dramatik gelen bazı anlarda kuşkusuz iyi olurdu.
Bir elin nesi var iki elin sesi var/komşu komşunun külüne muhtaç atasözleri insanın yalnız yapamayacağı, yalnız yaşayamayacağına işaret eder. İnsan sevdikleriyle, komşularıyla, akraba, yakınlarıyla, arkadaş ve dostlarıyla iyi ilişkiler içinde yaşadığı sürece hayatının da bir anlamı olur. Her yeni gün bizlerden bir şeyler alıp götürmekte, en yakınımızla dahi neredeyse kavgalı veya küs duruma düşmekteyiz. Aslında yapılan hataları herkes biliyor ama nezaketi kaybettiğimizden, gurur ve kibre kapıldığımızdan yanlışlarımızda, hatalarımızda ısrar ediyoruz. Dolayısıyla bu tür davranış ve tutum hatalarına bir de başka vahim gidişat ekleniyor. Kulun başına belalar, musibetler durduk yere gelmez. Bütün bu davranış bozukluklarına bir de önyargı ve haset, ihtiras gibi olumsuz duyguları eklemeliyiz. Allah sonumuzu hayır etsin. Yaradan yardımcımız olsun.
Baharla birlikte her şey filizlenir. Yeşilin en canlı en parlak renginde bize göz eder. Ancak günler, aylar geçtikçe o filizler boylanır, şekilden şekle girer. Sebzeler, meyveler dalından teveğinden koparılmaya başlanır. Temmuz ve ağustos sıcağı yerini eylüllere ekimlere bırakır. Havanın da rengi değişir. Renkler de uçuklaşır. Bu demektir ki artık vakit inziva vaktidir. Çalışıp çabalamanın mükafatı elde edilen üretimlerle geçinmek ve dinlenmektir. Hayatın bize mevsimler aracılığıyla idraklerimize verdiği şey bir tekrardan ibarettir. Ve nihayetinde eylülün hazanıyla hüznü yaşarız. Dolayısıyla bu mevsimler bize her gidişin bir sona doğru olduğu gerçeğidir. Havalar artık soğumaya başlayacak. Şarkılar artık hüzzam faslından çalacak, ruhlar kederlere, kelimeler virgüllere, noktalara, ünlemlere sığınacak! Soru işaretler olsa ne olur olmasa ne olur? Ama biz yinede hayatın bizlere biçtiği rollerimize kendimizi iyi verelim. Hayatın gailesi içinde bu telaş, bu hırs, bu öfke, bu ihtiras, bu doyumsuzluk nedendir? Bu bir düşünelim!