İnsan asıl özünü, doğduğu, büyüdüğü yetiştiği ortamlardan, yani çevresinden alıyor.
İnsan, doğduğu çevrede belli bir süre yaşamış ve o çevreyle yoğrulmuşsa, çevre değiştirdiğinde bile alışmış olduğu önceki çevreyi ve etkilerini söküp atamıyor. Yetişmiş olduğu çevreden izler taşıyor.Bu, mayanın çalınıp tutması gibi bir şey. Yani öz, insan özü.
Denizde, sahilde, ormanda doğmuş büyümüş kişi, bozkırda rahat edemiyor. Aynı şekilde bozkır insanı da deniz kıyısında sahilde ya da ormanda yaşamaktan sıkılıp bunalıyor.
Sarhoş bir ortamda yaşayanlara bir bakın, içerler, gürültülü konuşurlar, gürültülü ve içten gülerler, açık saçık fıkralar anlatırlar hoşgörülüdürler. Böyle bir ortamda ayık bir kişi sürekli kalamaz, diğer taraftan sarhoş ortama alışmış bir kişi için de ayık kişilerin bulunduğu ortam monotondur sıkıcıdır. Alışılmış çevre bunun gibi bir şey
Tek başına yaşamaya alışmış kişi kalabalık ortamdan sakınıyor. Hatta böyle kişilere bazen ailesi, eşi bile fazla geldiğinden çoğu kez, evlilikleri mutsuz geçiyor ve genellikle de son buluyor. Öte yandan sürekli yer değiştirerek yaşamış olan da seyahat istiyor ve durağan bir yaşam onun için çekilmez oluyor.
Göçebe köy toplumsal yaşamı ile yerleşik kent toplumsal yaşamı arasında önemli analizler yapan, 1332-1406 yılları arasında yaşayan, Tunus doğumlu İbni Haldun düşüncesine göre, düz ovada yaşayanların mücadele gücü azdır. Çünkü yaşadıkları yerin düzlüğünden dolayı günlük yaşamda sarp, dik, yüksek ve zor yollardan geçmediklerinden zorluklar karşısında kolay pes ederler.
Ülkemizdeki siyasetçileri, müteahhitleri, uyanık girişimcileri, sonradan birden bire köşe dönenleri düşünüyorum ve yaklaşık yedi yüz yıl önce yaşamış bir toplum bilimcisine hak veriyorum. Çevre, aile, ortam, eh biraz da gen…
Günümüzde yaşasaydı İbni Haldun acaba ne düşünür ne söylerdi ?