Düşünebilen varlığın yani insanın varoluşundan beri güneş, ay, yıldızlar, şimşek, rüzgar, yağmur gibi doğa üstü güçlere karşı yaşamını ayarlamaya çalıştı. Şimşek, yıldırım, sel gibi zarar gördüğü doğa olaylarına karşı da kendince önlemleri tapınaklarda dua ve kurban olmuştur . Buna binlerce örnek içinde Hititlere ait tabletlerde görebiliriz;
Zamanımızdan yaklaşık dört bin (MÖ1800) yıl önce kurulan ve belli aralıklarla varlığını bin yıl kadar sürdüren Hititlerde, her doğa olayının rüzgarın, fırtınanın, denizin, suyun, gökteki cisimlerin, tarımın, hayvanın, bitkinin bir tanrısı vardır. Bu yüzden Anadolu’ya, “ Tanrıların Vatanı Anadolu veya Bin Tanrılı Anadolu” adı yakıştırılır. Mitolojide tanrılar, insana b Mitolojide enzeyen varlıklar olarak kabul edilir. Krallar çoğu kez tanrıların temsilcileridir. Tanrıların davranışları, duyguları, yemeleri içmeleri, giyimleri kuşamları insanın benzeridir.
Yağmurun yağması, ürün verimliliği, toprağın bereketi, yiyecek içeceğin bolluğu, insanların mutluluğu tanrıların sorumluluğundadır. Bu yüzden tanrıların, sunaklarda kurbanlar kesilerek şarap ikram edilerek, gönül okşayıcı sözler söyleyerek memnun edilmesi gerekir. Aksi durumda ülkede felaketlerin geleceğine inanılır. Tanrılar genelde insan şeklinde hayal edilir. Bu yüzden davranışları da insana benzer; sevinir, mutlu olur, üzülür, sinirlenir, öfkelenir. Hititlerde Tarım tanrısı ile ilgili anlatılan efsane ilginçtir;
Nedeni bilinmeyen bir olaydan dolayı, fırtına tanrısının oğlu tanrı Telipinu, bir gün öyle sinirlenir, öyle sinirlenir öfke nöbetine tutulur. O telaş ve acele ile sağ ayakkabısını sol ayağına, sol ayakkabısını da sağ ayağına ters giyerek ülkesini terk eder. Onun gidişi ile ülkede felaketler başlar. Pencereleri sis tutar, evleri duman kaplar, ocaklarda odunlar, ağılda koyunlar, ahırda sığırlar boğulur. Koyun kuzusunu, inek buzağısını reddeder. Arpa buğday yetişmez, sığırlar, koyunlar, kadınlar gebe kalmaz, gebe kalanlar da doğurmaz. Tohumların ve hayvanların doğurganlığı, bereketliliği, gelişmesi ve bolluğu bozkıra dönüşür. Dağlar, çayır ve çimenler, bütün otlaklar ve su kaynakları kurur. Gökten bir damla yağmur düşmez. Sonunda Telipinu’yu bulup getirmesi için fırtına tanrısı bir kartal görevlendirir. Kartal, yüksek dağlarda uçar, keskin gözleriyle derelerde, vadilerde Telipinu’yu arar, fakat bulamaz ve başarısız olarak geri döner. Güneş tanrısından bir mesaj getirir. Fırtına tanrısı tanrıların anası Hannahanna’ya “açlıktan öleceğiz, ne yapalım” diye sorar. Hannnahanna, fırtına tanrısına, “Bir şeyler yap, çık kendin ara” der. Fırtına tanrısı yola çıkmak üzere şehir kapısını açmak için kavrar, silkeler kapı açılmaz. Ne kadar çalışsa da kapı açılmaz. Hannahanna bu kez de arıyı Telipinu’yu bulması için görevlendirir. Arı uçar gider ve Telipinu’yu uyurken bulur. Onu sokar ve uyandırır. Bal mumu ile kirlerinden temizler ve onu eski haline döndürerek ülkesine getirir. Telipinu’nun
2/2
gelmesi ile pencerelerden sis, evlerden duman kalkar. Koyun kuzusunu, inek buzağısını emzirir. Gebeler doğurur, Göklerden yağmur iner, su kaynaklarından gürül gürül su akar, bolluk ve bereket başlar, çayır ve çimenler yeşerir. Tüm bunlar üzerine insanlar sunaklara koşar ve tanrılara kurbanlar verirler, dua ederler . Hüseyin Seyfi