İnşaat mühendisleri ülke tarihinin en yüksek işsizliğiyle karşı karşıya
İnşaat mühendisleri ülke tarihinin en yüksek işsizliğiyle karşı karşıya
İnşaat mühendislerinin istihdamı, çalışma koşulları ve özlük hakları konularındaki beklentiler değerlendirildi.
Nevşehir İnşaat Mühendisleri Temsilciliğince yapılan açıklamada inşaat mühendislerinin istihdamı, çalışma koşulları ve özlük hakları konularındaki beklentiler değerlendirildi.
Basın açıklamasında; "Yapı üretimi, insanların can ve mal güvenliği açısından önem gösterilmesi gereken üretim faaliyetlerinin başında gelir. İnşaat mühendisliği mesleği de insanların can ve mal güvenliğini ilgilendiren bir üretim alanında, güvenli ve sürdürülebilir yapılaşma açısından son derece önemli ve gerekli bir meslek alanıdır. Dolayısıyla bu üretimin doğru bir şekilde planlanması, gerçekleştirilmesi ve denetlenmesi açısından inşaat mühendisleri hayati bir rol oynamaktadırlar. Böylesi önemli bir rolü olan inşaat mühendisleri ülke tarihinin en yüksek işsizlik seviyeleriyle karşı karşıyadır. İnşaat mühendisleri yalnızca işsizlikle değil, haklarının gasp edilmesi ve mesleki itibarını zedeleyen uygulamalarla da boğuşmaktadırlar.
Odamızın 2021 yılında hazırladığı Türkiye`de İnşaat Mühendisleri Gerçeği İş, İstihdam ve İşsizlik Raporunda tespit edildiği üzere; her on inşaat mühendisinden üçü işsizdir (yüzde 28,2). Bu oran kadın mühendisler ve genç mühendisler arasında çok daha vahim boyutlardadır. Kadın inşaat mühendislerinin yüzde 47,1`i, 35 yaş altındaki inşaat mühendislerinin 48,3`ü işsizdir. Kısacası iki genç inşaat mühendisinden biri ve iki kadın mühendisten biri işsizdir.
İnşaat mühendislerinin yüzde 27,5`i asgari ücretin altında bir ücrete çalışırken büyük çoğunluğu borçlanmak zorunda kalmaktadır (yüzde 58,9). Her iki mühendisten biri kredi kullanıcısıdır (yüzde 51,7).Kamu kurumlarında istihdam mühendisler açısından neredeyse ortadan kaldırılmıştır. Çalışan on mühendisten yalnızca ikisi (yüzde 18,8) kamuda çalışmaktadır.
Bugün her üç inşaat mühendisinden biri işsizdir. Fakat bu işsizliğe tezat olarak ülkemizin ciddi manada inşaat mühendisine ihtiyacı bulunmaktadır. Yürürlükteki mevzuatın uygulanması halinde bile birçok inşaat mühendisi istihdam edilecek, hem de yapı güvenliği konusunda zaten yapılması gerekenler hayata geçirilecektir. Açık ki, inşaat mühendisleri arasındaki bu yüksek işsizlik oranı, deprem tehlikesi altındaki ülkemizde yurttaşlarımızın can ve mal güvenliğini tehdit eden başlıca sebepler arasında yer almaktadır.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından 18.11.2022 tarihli Resmi Gazetede yayımladığı “Şantiye Şefleri Hakkında Yönetmelikte Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” beklentileri karşılamaktan uzaktır. 1500 m2 üzerindeki her şantiyede şantiye şefliğinin tam zamanlı bir iş olarak yürütülmesi sağlanmalıdır. Bir şantiye şefinin, belirtilen sınırın üzerine çıkan çalışma alanlarında birden fazla şantiyenin kâğıt üzerinde şantiye şefi olarak görev almasına izin verilmemelidir. Yapılacak düzenlemenin amacına uygun şekilde uygulanıp uygulanmadığı, şantiyelerde gerçekleştirilecek sürekli ve detaylı denetimlerle takip edilmeli, idaresi mevzuata uygun şekilde fiili olarak bir şantiye şefi tarafından gerçekleştirilmeyen hiçbir şantiyede yapım çalışmalarına devam edilmesine müsaade edilmemelidir.
Özel sektörde çalışan meslektaşlarımızın işyerlerinde fiilen yaptıkları iş ile SGK kayıtlarında yer alan meslek kodları Sosyal Güvenlik Kurumu ve ilgili kamu kuruluşları tarafından karşılaştırılmalı, meslektaşlarımızın yaptıkları işe uygun meslek kodu ve en az TMMOB tarafından belirlenen asgari mühendis maaşı ile çalışmaları sağlanmalıdır.
Yapı denetim hizmetleri kamu görevi sayılmalı, bu hizmetleri yerine getiren meslektaşlarımız gerçekleştirdikleri kamu görevinden doğacak güvence ile koruma altına alınmalıdır.
Tüm iş yerlerinde çalışma koşulları ve süreleri, mevcut durumda da denetim görev ve yetkisine sahip Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettişlerince aktif ve sürekli olarak denetlenmeli, İş Kanunu ve ilgili mevzuatın fazla çalışma için belirlediği süre sınırına riayet edilmesi ve fazla çalışma sonucu işçi lehine belirlenen kazanımların meslektaşlarımız tarafından elde edilmesi sağlanmalıdır. Bununla birlikte işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemleri azami hassasiyetle yerine getirilmeli, tüm çalışma alanları meslektaşlarımız dahil olmak üzere bütün çalışanlar için güvenli hale getirilmelidir.
12 Eylül Darbesiyle başlayan süreçte, özellikle son 20 yıl içinde uygulanan “devletin küçültülmesi” politikaları doğrultusunda kamu kurum ve kuruluşlarının birçok faaliyeti özel sektöre kaydırılmış, kamu hizmeti niteliğindeki bu faaliyetler kâr-zarar hesabına göre işleyen piyasa mekanizmasının insafına terk edilmiştir. 1980’lerin ikinci yarısında başlayan özelleştirme furyası hız kesmeden bugüne kadar gelmiş ve artık bugün neredeyse elden çıkartılacak, özelleştirilecek kamusal bir değer kalmamıştır. Kamu yararının ikinci plana itilerek can ve mal güvenliğinin tehlikeye atılması, kamu hizmetlerinde niteliksizleşme, denetimsizlik, usulsüzlük gibi sonuçlar ortaya çıkaran bu dönüşüm aynı zamanda kamu istihdamının azaltılması, güvencesizlik ve ekonomik hak kayıplarına yol açmıştır.
Ülkemizde uygulanan neo liberal politikalar sonucunda kamu yatırımlarında plansızlık hâkim olmuştur. Bunun sonucu olarak her türlü yapının planlama aşamasından başlayarak projelendirme, üretim ve denetim süreçlerinde etkin olması gereken mühendislik hizmetlerinde ciddi açıklar bulunmaktadır.
Başta yatırımcı kuruluşlar olmak üzere; Köy Hizmetleri, İller Bankası, Bayındırlık Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü, DSİ Genel Müdürlüğü gibi kamu kurumları ya tasfiye edilmiş ya da ilgi ve yetki alanları daraltılmıştır. Özelleştirme sürecinin, kamunun yatırım ve üretim sürecinden elini çekmesi mesleğimizi, mesleki alanlarımızı da yakından etkilemiş ve olumsuz sonuçların doğmasına yol açmıştır. Bunun mesleğimizin uygulama alanlarını daralttığı açıktır. Ayrıca meslektaşlarımızın işsizlik, güvencesizlik, sağlıksız çalışma koşulları, düşük ücretler, genç meslektaşlarımızın maruz kaldığı emek sömürüsü, çalışma saatlerindeki keyfilik, fazla çalışma ücreti ödenmemesi, sendikasızlık gibi olumsuz sonuçları açıkça görülmektedir.
Kamuda çalışan meslektaşlarımıza aynı anda birden fazla işin kontrollüğünün verilmesi denetimde yetersizliğe neden olmakta, hizmetin kalitesini düşürmektedir. Mühendislik hizmetlerinin tam ve sağlıklı bir şekilde verilmesi için kadro açıkları ve yetersizlikleri ortadayken bu alanda işsizlik oranları ülke ortalamasının üstündedir. Özellikle son yıllarda kamu yatırımlarındaki denetim hizmetlerinin müşavirlik firmaları üzerinden yürütülmesi kamudaki mühendis istihdamının yetersiz olduğunun göstergesi ve mühendislik hizmetlerinin piyasalaştırıldığının kanıtıdır. Bu çelişkili durumun ortadan kaldırılabilmesi için öncelikle planlı ve kamucu bir kalkınma modeli benimsenmelidir. Kamunun ülke yatırımlarında öncülük görevini tekrar üstlenmesi, buna bağlı olarak kamu yatırımcısı kuruluşların güçlendirilmesi son derece önemli ve vazgeçilmezdir. Bu doğrultuda mevcut yasalarda tarif edilen mühendislik hizmetlerinin gerçekleştirilebilmesi ve mühendislerin güvenceli bir şekilde meslek hayatlarına devam edebilmeleri için özlük hakları konusunda gerekli yasal düzenlemelerin yapılması ivedi ve zorunludur. Öte yandan yerel yönetimlerde görevli 4/B’li sözleşmeli personelin 657 sayılı yasa kapsamına alınması sırasında, kurumun daimi kadrosunda görevli (işçi statüsünde) çalışan mimar- mühendis ve şehir plancılarına da 657 sayılı yasa kapsamına geçiş hakkı tanınmalıdır. Bu konuda yasal düzenlemeler yapılırken, yerel yönetimlerde görevli 4/B’li (sözleşmeli) personel dışında da istihdam türleri olduğu dikkate alınırsa oluşabilecek haksızlıklar önlenebilecektir.
Depremler başta olmak üzere doğa olayları sonucu ortaya çıkan zararları en aza indirmenin ya da yok etmenin tek yolu güvenli yapılar inşa etmektir. Bu bütünlüklü sürecin bir ayağı merkezi yönetimse diğer ayağı da yerel yönetimlerdir. Belediyelerin görev ve sorumluluk kapsamında altyapı hizmetleri, sosyal donatıların ruhsatlandırılması ve denetlenmesi gibi faaliyetleri yer almaktadır. Yapı üretim sürecinin sacayaklarından biri olan ilçe belediyelerinde yeterli inşaat mühendisi bulunmaması uygulamada büyük bir eksiklik olarak karşımıza çıkmakta ve bu husus güvenli yapı üretimini olumsuz yönde etkilemektedir.
Ülkemizde yapı stokunun durumu belirsizliğini korumaktadır. Olası bir depremde yapı stokunun nasıl yanıt vereceği bilinmemektedir. Oysa belediyeler tarafından yapı stoku taranarak depreme hazırlık konusunda önemli bir adım atılabilir. Bu önemli görevin ifası için inşaat mühendisi istihdamı gereklidir.
Kamuda çalışan meslektaşlarımız yıllardır ekonomik ve sosyal haklar açısından büyük kayba uğramış, ücret farklılıkları konusunda geriye gitmiştir. Yalnızca alım gücünün günden güne erimesi değil aynı zamanda emekliliklerine etki eden hakları da diğer kamu görevlilerinin bir hayli gerisinde kalmıştır.
12 Eylül Askeri rejimi döneminde yapılan düzenleme ile “kamu kurumu ve kuruluşları ile iktisadi devlet teşekkülleri ve kamu iktisadi kuruluşlarında asli ve sürekli olarak çalışan mühendislik ve mimarlık meslekleri mensuplarının meslek ve ihtisaslarıyla ilgili odaya girmeleri” isteklerine bağlı hale getirilmiştir. Ancak bunlar görevlerinin gereği olan işleri yaparken, mesleki bakımdan, Odaya kayıtlı meslektaşlarının yetkileri ve haklarına sahip olmakla birlikte aynı ödevlerle yükümlüdürler.
Kamuda çalışan meslektaşlarımız sorumlulukları dahilinde mali yükümlülüklerle karşı karşıya kalmakta, hatta bazı durumlarda, yönetim kademesinin zorlaması nedeniyle işsiz kalma kaygısıyla imza yetkilerini kullanmaları sonucu rücu davalarıyla muhatap olmaktadırlar.
Kamu yatırımlarında genç mühendis istihdamı zorunlu hale getirilmeli, işin nitelik ve hacmine uygun sayıda genç inşaat mühendisi istihdamı ihale şartları içerisinde yer almalıdır. Söz konusu işler kapsamında genç meslektaşlarımızın mevzuata ve ihale şartlarına uygun şekilde fiili olarak çalışıp çalışmadığı ilgili idare tarafından sürekli olarak denetlenmeli, istihdam şartının ihlali ağır yaptırımlara bağlanmalıdır.
Kamuda taşeronlaşmaya derhal son verilmeli, taşeron olarak çalışan meslektaşlarımız kadroya geçirilmelidir. Kamu kurum ve kuruluşları, ihtiyaç duydukları mühendislik hizmetlerini taşeron ve müşavir firmalardan değil, halihazırda çoğunluğu boş olan mühendis kadrolarına yapılacak adil ve şeffaf inşaat mühendisi atamaları ile oluşturulacak öz kaynaklarından temin etmelidir. Kamu kurumlarına yapılacak atamalarda, adı “torpil” ile özdeşleşen “mülakat” uygulamasından vazgeçilmeli, atamalar yalnızca KPSS puanı ile adil şekilde gerçekleştirilmelidir. Genç meslektaşlarımızın kamuda istihdamı, atama ve güvenceli kadro konularında ihtiyaca uygun alım talebi yaratılmalı ve buna uygun bütçe ayrılmalıdır" ifadelerine yer verildi.
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.